29 Haziran 2012 Cuma

ve asla tanrı'nın sigara içebileceğini düşünmeyin!


karanlık bir odayı, sigaraların aydınlattığını düşünün.
ve dumanıyla sevişin.
seveceksiniz.
ve en korktuğunuz suratı gördüğünüzde dumanların ardında
kaçmayın, işe yaramaz.
ve karanlık bir odayı, sigaraların aydınlattığını düşünün.

kafanızın içinde bomba var.
ondan kurtulun.
eğer başaramazsanız, telaşlanmayın.
iyi gelecektir.
düşünmek için çok geç.
kafanızın içinde bomba var.

bir kadın var.
ona istediğini verecek misiniz?
her zaman oradaydı.
ve vaad ettiği şeyler arasında.
bir kadın var.

bıçaklarınızı susturun.
ve kılıç darbeleridir ölümü kutsallaştıran.
acımasızlık biriktirin biraz.
çığlıkları kulaklarımda.
bıçaklarınızı susturun.

okuduğunuz kitaptaki bir kahramana asla aşık olmayın.
çünkü yazar hepsini planladı.
ve şeytanın gözlerine bakmayın.
harflerin ruh bulacağı bir savaşa hazırlanın.
okuduğunuz kitaptaki bir kahramana ise; asla aşık olmayın.

tanrı'nın nefesiyle yaratılan her şey; tanrı'nındır.
ve asla tanrı'nın sigara içebileceğini düşünmeyin!
gün ağarıyor.
ve bulutlar kıpkırmızı.
son şarkılar söyleniyor dudaklarda.
ve tekrarı olmayacaktır bazı şeylerin.




26 Haziran 2012 Salı

Mesela

Mesela uzaktan bakınca farkedilir çoğu şey.
Ya da duraksadığında anlamışsındır olanları.
Ne bileyim, bazen çok yalnız hissettiğimizde buluruz aradığımızı.
ve Ağladığımızda düşleriz hep güzel günlerimizi.
Ayrıldığımızda sevgiliden; ne iyi etmişiz deriz.
ve Ayrıldığımızda sevgiliden; birlikteliği özleriz.

Mesela koparılan çiçekler ölür.
Ama bir yenisinin çıkacığını unuturuz hep.
Bazı zamanlarsa yoruluruz hayatta
Ama bu; piano tuşlarında dans eden parmakların yorgunluğu gibidir genelde
ve İzlediğimizde güneşin batışını ilk defada
Ay'ın batışını merak ederiz.

Mesela dinliyormuşçasına bakarız sevgilinin gözlerine
Oysa hep dalar gider gözlerimiz
Ellerimizde oluşan tedirginliği de saklarız bazı zaman
ve Korkmuyorum deriz korktuğumuz her zaman
ve Zaman zaman kahvaltılarda buluruz vazgeçilmezliği
ve geç kalırız..

Mesela şiirler anlatır asıl hikayeyi
ve Hikayeyi anlatmaktır aslolan
Maalesef yazılan kişinin haberi yoktur yazılandan
ve yine biz okuruz, intikam alırcasına..


Mesela o zaman uzaklaşırız hayattan.
Çünkü uzaktan bakınca farkedilir çoğu şey.
ve İşte o zaman duraksarız, düşünmek için her şeyi yeni baştan
Ne bileyim bazen aradığımızı, yalnız kaldığımızda buluruz
ve Ağladığımızda düşleriz hep güzel günlerimizi
Sürekli tekrar eden yaşanmışlıkların doruğunda
Tekrar ederiz şiirimizi en baştan..

21 Haziran 2012 Perşembe

AKK uygulamasından kurtulmak için MTU ayarları

Hepimiz şu adil kullanım kotası saçmalığını duymuşuzdur. daha önceleri kotalı interneti kotasız gibi kullanan kullanıcılar vardı. şimdi ise bu adil kullanım kotasını geçen ve hızı yavaşlayan arkadaşlara yeni bir çözüm. modeminnize girip enter'a bastıktan sonra Adsl ayarlarından mtu ayarlarını değiştirebilirsiniz. bu değişiklikten sonra bazı sitelere girmeyebilir ama sonuçta anlık işinizi görmüş olur. tekrar mtu ayarlarını eski haline getirebilirsiniz. bu blog'da pek bu konular paylaşılmasa da AKK dan rahatsız olduğum için daha fazla insanın yararlana bilmesi için burada paylaşıyorum.

Ben denedim ve çalıştığına şahit oldum.

ilk ayarlarınız

AKK kaldırıcı ayarlar.


20 Haziran 2012 Çarşamba

"Huzur."

Biraz susamıştım ve vücudumun bir şeyler içmesi gerektiğine karar kılmıştık. Klasikten biraz daha sıcak bir yaz günüydü ama insanlar yinede klasikti. İsmini güzel bulduğum bir kafeyi gözüme kestirdim. Zemin kat girişinin hemen sağ tarafında bulunan merdivenlerden ikinci kata çıktığımda, oturabilecek bir yer aradım. Kafe dolu değildi ve duvarlarda fransız dokunuşunu hissettiren tablolar vardı. Oturmak için balkonda bir masayı seçtiğimde, hemen yanındaki masada güzel bir bayanın oturduğunu gördüm. Belki rahatsız olur düşüncesiyle onun olduğu masaya oturmak istesemde, yapmadım. Soğuk çay sipariş ettim ve aşağıyı seyrettim. Ferah bir havası vardı küçük ve mütevazı meydanın, gölgelikler ve masalarla doluydu. Aynı zamanda yeşil ağaçlar. Karşı binada Bizim Ev mantı salonu vardı. Salonun penceresinde rahatça izleyebildiğim televizyona takıldı bir ara gözüm ve sonrasında siparişim geldi. Kitap okumaya geldiğimi hatırladım ve kitabımı küçük çantamdan aldım. Milan Kundera'nın Var Olmanın Dayanılmaz Hafifliğini okuyordum. Tam bu sırada kitabı gören o güzel bayan oturdu masama. Şaşırdım ve mutlu oldum. ve O unutamadığım konuşmalarımız başlamıştı...

17 Haziran 2012 Pazar

Raslantılar Prensesi


yaşanmışlıkların yorgunluğuyla yeni bir mücadeleye hazırlanıyorken ruhum
nasıl olduğunu kestiremediğim bir selamlaşmaydı belki de bu.
biraz acemiydim tabi, kabul ediyorum

ama sen raslantılar prensesi
sen dokunulmaz güzelliktesin

iksirin etkisiyle konuşanlar, gerçekte hiç konuşmamışlardır
ve dokunduğunda bozulur elbisenin ütüsü
sıradanlığın sıradışı süsleriyle karşı karşıyayım
bu felaket zamanında da kurtarıcı gelmeyecekse ne zaman gelecek
cevabın çaresizliğiyle savaştayım

ama sen raslantılar prensesi
bahsedilmeyen kurtarıcım
gel..

ayaklarımın ucunun, yani tırnaklarımın nereyi gösterdiğindeyim bu sıralar
bir anlamı olmalı mı ki arıyorum?
ve hiç bir zaman anlayamadığım lanetlenmiş cümle
seni kim böyle kurdu?..


ama sen prenses
raslantıların mucizesinde kaybolmadan
sebeb bul kendine
"çok sevdiğimden" de
"nefret ettiğimden" de
ya da "ölmek istemediğimden"

ama sen raslantılar prensesi
sen gidiyorsun..

12 Haziran 2012 Salı

Ah, o felaket, o talihsiz, o melun gün...

O melun, o talihsiz ve o felaket günü geldi, çattı. Gördünüz mü; kara yılanlar dolaşıyor gökyüzünde, şimşekler kılığında. ve Bir aslan kükremesi kadar ürkütücü gök gürültüleri. Dağların etekleri çürüyor hızla. Hayat hala devam ediyor, hayat bitmek için devam ediyor. Siyah ve parlak böcekler yeşil ağaç yapraklarında bekliyor kıyameti. ve Maymunların cıyaklamasıyla yankılanıyor ormanlar. Karıncalarla arıların savaşı başlıyor, karıncalar biraz daha güçlü sanki. ve Baykuşlar, güneşin kızıl ışıklarıyla ilk defa karşılaştıklarından olsa gerek, büyüsüne kapılıyorlar kıyametin. Gökyüzünde kara bulutlar şeklinde dolaşan, ürkütücü ve emrin yerine getirildiğinin göstergesi olan ebabil kuşları... Ah, o felaket, o talihsiz, o melun gün... Ah, o muciznevi, o gaddar, o müdhiş vaad...

11 Haziran 2012 Pazartesi

kardeşime on beşinci sesleniş ve bir cevap bekleyiş

Hani bazı ağlamaklar vardır ya kardeşim. Ne için ağladığını bilmeyecek kadar çok şeye ağlayarak ve bir o kadar unutarak tüm bildiklerini, öyle ortaya, öyle sereserpe, bir yardım çığlığı tınısında gecenin, ağlarsın. Öyle bir sahnededir. Sızlamalarını duymayacak kadar hissizdir kulaklar şaşırma. Olmadığımız şeylerin kalıntısıdır ancak, olduklarımız. Yanarak ölmüş bir ozanın kokusu hala gül, menekşe hatrımda. Kardeşim, nasıl bu kadar güçlü kolları babamın. Ve nasıl bu kadar yumuşak oluyor askeri bir asayişte günde üç sefer kestiği sakalları. Roman kahramanları bizi görür her gece rüyasında kardeşim. Ölümü ancak sevgi bitirir. Kıvırcık saçlı bir adamın hamile karısına sözleri. Anlayışlı çay tabaklarının vefakar dostluğu senden iyi olmasın. Çünkü bazen gerek kalmaz parantezlere. Beklemiş, beklemiş, beklemiş, ama öyle uzun beklemişki, sanki hep beklemiş kadar üzgün bir yağmur yıkık çocuklar. Kardeşim, verdiğim selamı bile takmadı kör duvar. Olsun, biz yine hiç yorulmadık. Yaslanabilecek ikinci bir omuz, son bir omuz yeni şehirler. Hep dolaşıp döndüğüm o şehir sensin kardeşim yine sen. Çünkü gözyaşının gözyaşına karıştığı insandır gerçek dost. Teşekkür mektubumdur emeği geçenlere. Bırak dedem, bırak elin öpeyim. Bak herkesin izi bir yaz yağmurunda yok oldu. Şimdi bütün kulları zemherinin kahrından ölmekte. Oysa biraz sakin be kardeşim, biraz sakin. Keşke kardeşim, hiç büyümemiş olsaydım.

8 Haziran 2012 Cuma

Yamuk Bakmak: "Bu Son Olsun!"

Selamlar! Bugün sizlere; edebi tufanlara yakalanmadan, yalın, anlaşılır, yamuk baktıran(Slavoj Zizek) ve biraz da anlatısal bir blog yazısı sunmaya çalışacağım. Bir filmden bahsetmek istiyorum, adını Cem Karaca'nın efsanevi şarkısından alan bir film. Tarihin ayıbını anlatan bir film. Yaşanmış acıları, gerçekliğin soğuk ve keskin üslubuyla anlatan bir filmden bahsedeceğim. Evet, Orçun BENLİ'nin yönetmenliğini yaptığı "Bu Son Olsun" filminden bahsediyorum. Yazımın bu kısmından sonra filmi izlemeyenler için spoiler uyarısı yapabilirim galiba..


Film evsiz, sokakta yaşayan 5 kişiyle başlıyor. 80lerde olunca bu 5 kişi durum biraz karışıyor. Sağcı solcu kavgaları, zafer umutları ve dava aşkı geçerken sokaklardan, 5'linin hayatta kalma mücadelesini seyrediyoruz filmde. Bir solcularda, bir sağcılarda ekmek buluyor bu 5'li. Derken ihtilal gelip çatıyor ve sokağa çıkma yasağı konuluyor. Sokakta yaşayan 5'linin durumları iyice karışıyor derken içlerinden 1'i yunanistana kaçma şansını buluverince, hiç beklemiyor. ve İleride Almanya'da vergi rekortmeni oluyor. Geriye kalan 4'lü ise hapishaneye düşüyor talihsizce. Talihsizce dedik ama aslında onlar için büyük bir rahata kavuşma oluyor bu hapishane işi. Solcuların koğuşuna düşüyorlar ve ufaktan bir dostluk başlıyor, bu sefer sahici. Bu sırada Hapisahane müdürü, sorumlu rütbeliyle(yanılmıyorsam yüzbaşıydı) bir plan yapıyor, daha doğrusu üslubuyla öneriyor. 4lünün içinden en koca adamı seçiyorlar. Onlar adına casusluk yapması var planlarında. ve Plan işliyor fakat işleyen plan koca adamın olunca işler bi hayli fazla karışıyor. Sonrasında solcular ve sağcılar koca adam sayesinde özgürlüğe kaçıyorlar. Derken memur bey intikam aleviyle yanıp tutuşurken hiç bişi yapamıyor. ve Film çarpıcı bir şekilde son buluyor.

Facebook sona mı yaklaşıyor?

Bundan yaklaşık 7-8 yıl önce açılan. Ve Türkiye de ilkokul arkadaşını bul sloganı ile yaygınlaşan sosyal devinden gelen sesler, çöküşün göstergesi olabilir mi?

Sosyal ağ artık bir gereklilik hale geldi şu teknoloji dünyasında. İnsanların dünyaya açılan kapısı. Peki bu sosyal ağlar ne derecede başarılı olarak yönetiliyor. bir zamanlar yonja.com vardı. çoğu kişinin kısmen üye olduğu yada gezdiği bir siteydi. şimdi ise kimsenin hemen hemen bakmadığı site. peki ne değişti? yöneticilerin kullanıcı duyarlı değil de para duyarlı olması, bu durumu açıklayabilir mi bilmiyorum. ama sanırım ben böyle görüyorum. İnsanların nereden sevgili edindiği umrumda değil. ama sarkıntılık evrelerini diğer kullanıclar görürse sanırım oradan iğrenmeye başlıyor insan.



dünyanın harcanan bütün emekleri ve degersiz kılınan bütün sanat eserleri adına

çöp üzeri peynirler, küflügiller ve milyon dolarları bile beş para etmeyen milföy hamurundan yiğitler. söylesene dostum, bu yaz da nereye gitti bizim emekler...

6 Haziran 2012 Çarşamba

ve Nietzscheler..

beğenilmemenin korkaklığıyla yazılan şiirler gibiyim bu gece.
"sessiz ve kimsesiz" kelimesinin geçtiği bir satırın sıradanlığındayım.
düşlediklerimin gölgesinde uzanıyorum,
pembe ritimlerin çaldığı şarkılarda..

üzücü diyaloglarımı gözden geçiriyorum,
ıssız bir adaya düşsem diye başladığım sorularla.
ve sonra her şey bittiğinde diyorum,
ya her şey bittiğinde ?

geçen ay'ın yaşattığı zorlukların canı cehenneme
onların tabularıyla seviştiğim şu günlerde
kafede çalışan güzel bayan;
sana ihtiyacım var.

bulutlar,
güneşi perdeliyor.
şimdiki zamanlarımdan nefret ediyorum,
bak yine oldu.

kelimeler,
büyüleriyle aldatılan insanlar,
öldürülen ölümsüzlük
ve Nietzscheler..

bitti dimi her şey?
-bitti.

1 Haziran 2012 Cuma

Yaşıyoruz Sadece..

83 yaşındaki bir fransız kadınının poposuna benziyor dünya..

Çılgın Türk düğünlerinin sokaklara yeniden döndüğü şu zamanlarda, kış mevsiminin yorgunluğunu hissediyoruz üzerimizde."İkizlere takke" diyen insanların giderek azaldığı çevremizde yeni suratlarla tanışıyoruz. Abisinin izin verdiği çerçevede ilk günahını işleyen küçük gencin endişesinde saklıyız. Meraklıyız..