17 Eylül 2012 Pazartesi

"Beyaz adam savaştı, biz öldük." Malcolm X

 Yazıma başlamadan önce bu yazıyı çok sevdiğim, yakınım olan Bilal Yaver hocamın dergisi; İmleç Dergisi için yazdığımı belirtmek istiyorum. Kendisine selamlar! :)

ve Hemen ardından Malcolm X ile alakalı aklımda kalan ufak bir anıyı paylaşmak geliyor içimden ve sanırım paylaşıyorum. İtirazların neticesinde devletin üzerine yoğunlaştığı bir olayda, devlet görevlisinin adı-soyadını sorduğu sırada Malcolm yanıt verir:
"Adım Malcolm, Malcolm X!"
Yani anlaşılan, devletin kendisine armağan ettiği 'soy' ismini reddetmiş bir kişiliktir. Vay canına!

---

"Beyaz adam savaştı, biz öldük." Malcolm X


Politika! Söylemesi eğlenceli, fakat merak ediyorum kendisiyle kaç yaşında tanıştık? Lisedeyken mi? Başkanlık seçimleri olurdu hani, arkadaşlar arası bir kızışma. Biraz hırslı belki de heyecanlı fakat tatlı gelirdi politika, şayet buysa. Sanırım asıl sormamız gereken: İlk tanıştığımızda onu ne kadar tanıdık?
23 yaşında bir genç, hayalleri gözünün önünde, artık her şeyi yapabilecek, o gücü hissediyor yanaklarında. Askerlik diyor, baba. “Baba, yapma…”
Hakkari – Şemdinlideyiz dostlarım. Burası karanlık, evet az önce bahsettiğim çocuk orada, istihbarat gelmiş, akşam 6 dan beri bekliyorlar. Bir baskın ki hayallerini basacak, babasını ağlatacak, ülkesine sövecek ve istemeyecek bir daha hiçbir ülkenin askeri olmak… Evet çocuk bekliyor.
Sabah 6: 12 saatlik bekleyişin ardından geliyor saldırı. Sizce de bu bir aldatmacaydı değil mi? İstihbaratın kimden geldiğini söyleyecek kadar cesur değilim, burda işler böyle yürümüyor.
Babası ağlıyor, “vatan sağolmasın evlat!”
Hayallerine uzaktan bakmak için doğru yerde şimdi o.
Politika! Söylemesi ne de güzel!
Ve evet bu arada, beyaz adam savaştı: biz öldük.

En yakın üç arkadaş, birlikte geziyorlar paso. İkisinin arası bozuk, çaktırmıyorlar üçüncüsüne. Ve günlerden bir gün geliyor ki, o lanetli gün, biri diğerini öldürüyor. İyi olan öldürüyor, kötü olan ölüyor. Ardından geçirdiği 3 ayın birisinde depresifleşiyor. Ağlıyor. Ve evet bağırıyor da.
Mezarına gittiği gün, bir çiçek bırakıyor, küçük bir notla.
Not: Pişman değilim, ama üzgünüm.
Ve gidiyor beyaz atlı prenses. İyi olan gidiyor, ardına bakmadan, sahi,  üçüncüsü ne alemde?!
Biri ölür, diğeri gider, üçüncüsüne de kalmak düşer. Gördünüz mü? Beyaz adam savaştı, biz öldük.

Bir parti düşünün doğruları söyleyen bir parti, politikayi hiç bu kadar sevmemiştim. Ve iki tane daha parti düşünün. Birinin muhalefet birinin iktidar olduğunu düşünün son seçimlerde. Ve ilk bahsettiğim partiler kadar dürüst insanlar düşünün, barajın altında kalan.
Ve bir aşık düşünün ilkokuldan beri henüz konuşmadığı bir kıza aşık olan. Ve aşkını anlatmamış kimseye. Ve en yakın arkadaşı anlatıyor bir gün, aşkına halt ettim diye.
Bir adam düşünün, sevdiği kişi için savaşmadan ölmüş..
Ah, evet.. Politika!

Yani dostlarım; yapılan yaşanmışlıkların sonunda yapılmayanların akıbetiyle karşı karşıyayız. Ve günlerden bir gün, beyaz adam savaştı, biz öldük.
Selam olsun; siyah adam!

15 Eylül 2012 Cumartesi

Güzel olan ne varsa?

Bütün o öğütlerinizi, iyi dileklerinizi, yardımlarınızı, iyi niyetlerinizi, güzel görünürlüğünüzü ve sahteciliğinizi rahatsız edici buluyorum. Son zamanlarda bir parti liderinin sıkça kullandığı tabiriyle; 'en hafif ifadeyle' rahatsız edici!

Güzelliğin ne olduğunu kararlaştırmalıyız, ne olmadığını da. Bunu bütün o öğütlerden, yardımlardan ve iyi dileklerden ötede duran insanlarla birlikte yapmak ne de güzel! Kavramlar karmaşasından nefret ederim, bilirsiniz kavramlar; öğüt sahiplerinin kullandığı şeyler...

Şimdi sizi bir dakikalık; "Nelerin güzel olduğu" soruşuna davet ediyorum. ve Hemen ardından aklımıza gelen ilk şeyleri dökelim bu boktan blog sitesine!

...

Araba sürmek güzeldir. Seyehat etmek güzeldir. Sevişmek çok güzeldir. Kadınlar güzeldir. Bazı kadınlar daha da güzeldir. Bazı kadınlar en güzeldir. Evlilik güzeldir. Evlenmemek de güzeldir. Çiçekler güzeldir. Şarkılar güzeldir. Pink Floyd güzeldir. Hiç bir şey yapmamak güzeldir. Kitap okumak güzeldir. Kitap yazmak daha güzeldir. Okuduğun kitabı bir başkasına vermek en güzeldir. Konuşmak güzeldir. Susmak güzeldir. Dinlemek güzeldir. Ağlamak güzeldir. Seyretmek güzeldir. Arkadaş güzeldir. Güzel arkadaş daha güzeldir. Öpüşmek az güzeldir. Dokunmak güzeldir. Giyinmek güzeldir. Soyunmak en güzeldir. Sıçmak güzeldir. Yemek güzeldir. Koşmak güzeldir. Gözler güzeldir. Youtube güzeldir. Zaman güzeldir. Saatin kaç olduğunu bilmemek daha güzeldir. Uyumak en güzeldir. Gülmek güzeldir. Uyurken osurmak güzeldir. Ağlayan birisini görmek güzeldir. Neden ağladığını konuşmak güzeldir. Arkadaşlarınla geğirmek en güzeldir. Sütyen güzeldir. Bebek sahibi olmak güzeldir. Ölmek güzeldir. Karıştırmak güzeldir. Unutmak daha da güzeldir. Twitter güzeldir. Özgürlük güzeldir. Güvende hissetmek güzeldir. Hayal etmek en güzeldir. Beklemek güzeldir. Beklenilmek güzeldir. Diş fırçalamak güzeldir. İşemek güzeldir. Linux güzeldir. Android de güzeldir. İnanmak güzeldir. İnanmamaksa az güzeldir. Haber edinmek güzeldir. Sevmek güzeldir. Sevilmek güzeldir. Sevinmek en güzeldir. Adriana Lima güzeldir. Abazalık güzeldir. Azmak güzeldir. Boşalmak da güzeldir. Uzatmamak güzeldir. Tepkisiz kalmak en güzeldir. Tepki vermek az güzeldir. Yaşar Kurt güzeldir. Norveç güzeldir. Kadınlar tekrar güzeldir. Güzelliği ve neyin güzel olduğunu sorgulamak; az güzeldir.

Hepimizin seslendiği bir güzellik vardır, hiç bir zaman projeleştiremeyeceğimiz taslağımızda. Hayatımızın güzelleşmesini sağlayan güzellikten bahsediyorum. Gücünü farklı kimselere ve farklı yerlere dağıtmış güzellik. Öğütlerden uzakta, iyi dilekleri reddetmiş bir güzellik...

Aşık olmadığınız bir kadını sevmek, seni seviyorum demek, güzelliğin hakettiği bir şeydir. ve Aşık olmak; güzel olan şeyler arasında en az güzel olandır.

Tanıştığınız Güzellik'ten sonra yazdığın güzel şeyler olur. Güzellik güzel yazmanızı söyler çünkü ve bir gün güzel olan her şeyi yazmak ister canınız, ancak vakit yetmez.

Güzellik; seni seviyorum.

10 Eylül 2012 Pazartesi

Raslantılar Prensi

Hayatında ilk defa operaya gitmişti Nalan. Her şey olması gerektiği gibi farklıydı, herhangi bir konserden çok daha farklısıydı. Oraya gelen insanları süzdü, dikkatlice. Bir Banka görevlisi olarak insanları izlemeye alışmıştı. Salona girdiğinde hissettiği duygu, sanki bir kültür seviyesi daha atladığını söylemişti ona. Gülümsedi. Koltuğuna oturduğunda, bundan sadece 3 saat önce yaşadığı telaş aklına geldi. Haftanın son günüydü, ve ekonomi kapanıyordu. Bazı şeyler son bulurken haraketlenir; bankalar, savaşlar, yeminler ve dahası... Bilirsiniz işte, son yeni bir başlangıcı doğurur, yeni bir başlangıç ise eski bir sonu, her şey farklı başlar, ama hep aynı biter, bitmeyi farklılaştıran pek bir şey göremezsiniz çevrenizde, bitişler biter. Bitmesi, nasıl bittiğinin önemini yok eder belki de...

Neyse biz Nalan'a dönelim. Gösteri başlamıştır, hayatında ilk defa gördüğü enstrümanların birbiriyle uyumuna dalan Nalan'ın gözleri, ilk defa bu büyülü arenaya geldiğini farkettirir onu izleyen birisine ve evet, onu izleyen birisi vardır, çünkü Nalan gerçekten izlenesi bir güzelliktedir.