Biraz bekle.
Karanlığın iç çekişlerine karışan iç çekişlerimin, sigarayla olan muhabbeti sırasında gördüm seni. Çok güzeldin. Bir kadının güzelliğini sakladıkça gece, o kadının güzelliğinin ululaştığını anladığım an, sana bakmamaya karar vermiştim. Hiçbir şey olmamışlığın yanı sıra, her şey olmuştu. ve Her şey oradaydı. Çıktım gittim.
Bir şeyler yazmanın tam da sırasıydı. Geç kalınmışlığı ve yazacağım yazının bu başlıkta olacağın o ara düşünmüştüm. Beklediğim gibi, gece, karanlık ve ay... Bir yazarın ihtiyacı olan bazı şeylerden biriydi bunlar, yazmaya ihtiyaç duyduğu tek şey kalem değildir elbet. Bir dost, bir bardak çay. Üzerine konuştuk. Anladım ki üzerine ne konuşursam konuşayım, üzerimdeki o berbat sis dağılmayacaktı.
Adımlarımın sesini kulaklarımda işittiğimde, yalnızlığımın ne de yalnız olduğunu hissettim. Şiir yazmak yetmiyormuş. Akşam vakti, duyduğu çağrıya yavaş adımlarıyla cevap veren yaşlı bir adam, son günlerinin yalnızlığını paylaşıyor benimle. Yalnızlığını saygıyla karşılıyorum, ama benim yalnızlığıma yetmiyor yaşanmışlık...
Yaşanamamışlık var içimde. Bir yazarın yazamama korkusu, karakterini kıskanan bir öykücü, aşık olamayan bir maşuk...
Karanlıkta yürümeyi keşfetmeden önce insanoğlu ne yapıyordu diye geçiyor aklımdan. Ağaçların üzerinden yükselen ay, yanımda ayrılmayı bekleyen dost, az önce sevemediğim sevgili ve başaramadığım geleceğim... Üç kişinin yanında sen, sen; sen olmayı haketmiyorsun.
Pazartesi. Uzaklaştırmak için verilmiş bir buluşma sözü, pek de gerçekçi değil, aldatma. Bırak beni gideyim. Sev beni kalayım. Karanlık gecelere yemin ederim ki; bırak beni gideyim, sev beni kalayım.
Yazdıklarının öncesinde hayal ettiklerinin gerçekleşmediğini anladığında insan, dumanının gökyüzüne üflüyor. Bir ölüm kutlamasına yetişemedim, pastadan çıkan ceset. Allah kahretsin! Ben ne yazıyorum...
Daha fazla dayanamayacağım, burda işler karışık, kendine çok iyi bak Fatma abla, insanlar ölüyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder