Şirkete varınca odasına girmeden, tüm çalışanlarına,onların kendilerine gelmesi için kahve ısmarladı. Kaybettikleri için çalışma azmini yitirmemeli ve daha dikkatli olmalıydılar. Bir saat geçmeden herkese konuşma yaptı. Bütün planlarını tek tek uyguluyordu anlattı. hiçbir duygusuna zaman ayırmadı. ne nefret ne kızgınlık ne de sevgi, sadece aklını kullanmalıydı.
Akşam olmuştu. Artık birgün sonra çalışmalarının meyvesi gelmesi gerekiyordu. çok yorulduğunu fark etti. artık o günü bitirmek istiyordu. eve gitti ve kızı kapıyı açar açmaz boynuna sarıldı. "Bugün annemle konuştum. Haftasonu bize geleceğini söyledi. Hemde ne istersek yapacakmış." dedi. Ahmet öptü kızını, "o zaman erken yatıp, hafta sonunu bir an önce getirmeliyiz deme" diyerek ısırdı yanağından. evde çocuklarla az vakit geçirince odasına doğru çekildi. Eşini düşündü hala özlüyordu. ve hala onun için akıtacak gözyaşları vardı. Bugün üç farklı Ahmet olmuştu. Baba, İş adamı, Eşini özleyen bir erkek..
Gözlüğünü çıkardı ve uyudu. gözlük tüm yaşadıklarını görmüştü. Kendisiyle övünmedi. Ahmet'in yaptıkları ona bir şey kazandırmamıştı.
.....
Gece geç saatlerde gelen Esma, öğlene kadar yatağından kalkmadı. Seneye üniversiteye gideceğinden şu anlarını bir tenefüs olrak görüyordu. uyandı ve gözlüğünü taktı. buzdolabını açıp bir bardak meyve suyunu içti. pofuduk terlikleriyle salona geçti kanepenin üstüne yatarak tv izlemeye başladı. bugün dışarı çıkamazdı çok yorgundu. ve ayrıca akşam babası gelecekti. Kanal kanal gezerek akşamı etmişti. babası geldi. akşam yemeği yediler. sonra babası da televizyonda ki maçı açarak kızı ile birlikte seyretti. maç bittikten sonra odalarına çekildiler.
Esma gözlüğünü çıkardı ve uyudu. Gözlüğün canı sıkılmamıştı, esmanın basit bir gününe şahit olmasına rağmen, kendi seçimi olmadığı için kendisini suçlamadı.
....
Hiç uyuyamamıştı. Nasıl terketmişti ki sevgilisi. Ölünceye kadar seveceklerdi hani. Yoksa ölmüş müydü? hayır hayır ölmemişti. Ölse gözyaşları akmazdı bu kadar. gözlüğünü çıkarmayı bile unutmuştu. gözyaşlarını silmek bile aklına gelmiyordu. yatağının üstünde, dizlerini kollarının arasına alarak ve başını da dizlerine yaslayarak oturuyordu. sabahın olduğunun farkına varmadı. arada telefonuna bakıyordu... Kabullenmemek yada hala umut etmek, bir şey vardı içinde ama bilmiyordu. Düşüncesi durmuştu. Aklına ayırt edecek zamanı yoktu. Duyguları zaten tüm vaktini çalıyordu. Bütün duyguları tek tek karşısına çıkıyordu. Nefret, aşk, özlem, utanç...
Sibel'in karnı acıkmıştı mutfağa gitti. sandalyeye oturdu bekledi, ve ağladı. Tüm geçmişini gözler önüne getirdi. Sadece duygularını görebiliyordu geçmişinde. Yalnız başına evde kalmak hoşuna giderdi önceden. Şimdi niye bu kadar yalnız olduğuna anlam veremiyordu. Kanepe de uyuya kaldı gözlüklerini çıkarmamıştı. Rüyasında bile acı çekiyordu.
Uyandı gece olmuştu. gözyaşları bitmişti yanakları ıslak değildi artık. Eve baktı ilk defa bu kadar bomboştu. telefona baktı hiç bu kadar sessiz olmamıştı. İstemiyordu bu hayatı... Masanın üstünde duran uyku ilaçlarının hepsini yuttu ve kanepeye doğru uzandı. galip gelmişti duygularına karşı. hepsini susturmuştu. artık acı çekmeyecekti.
Pembe gözlükleri onunla beraber yaşamıştı birçok şeyi. Ama seslenmedi hayat arkadaşına., kendi hayatına son verirken.
....
Kimse gözlük olmak istemez hayatta. başkalarının gözleri ile hayata bakan insanların, bu gözlüklerden ne farkı vardır peki. Kendi düşünceleriniz olmadıkça gözlük olmaktan kaçınamazsınız. Ne kendinizi suçlu görürsünüz, ne birisine yardım edebilirsiniz, Nede bir etki oluşturabilirsiniz...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder