28 Mayıs 2012 Pazartesi

kardeşime on yedinci sesleniş...

Ben, canım kardeşim. Ben fotoğraflarda düzgün çıkamıyorum. Ya ne zaman fotoğraf çekseler garip bir hal alıyorum ya da ne zaman garip bir hal alsam fotoğraf çekiyorlar. Öylece bir çelişki kimden tarafım bilemiyorum. Çekiştirilip durulan gökyüzü gibiyim. Bende gelen fazla kalmaz ve gidenler geri döner elbet. Kendime aldığım bir cümleyi bırakmam başka bir anlama getirmeden. Ben fotoğraflarda çıkmam kardeşim, var ile yok arasıyla hiç ile piç arasındayım. Beni sevmem babamı da sevmezdim. Hiç birini bilmem isimler, şehirler ve hayvanlardan. Aram iyidir artislerle. Mahalle arası çokça dışlanmış, bir mahalle arasından bile dışlanmış küpelilerle. Ben, kardeşim, içmeye üşenirim bir bardak su bulsam. Çokça uçulan gecelerde gelen o hesap gibiyim. İtiraz var ya o benim bahşişim. Tıkanıp kalmışlığımın geçtiği oluyor da, sıkılıp bırakmışlığım bolca. Unutma kardeşim, bazen insan koca ırmakları yok ediyor bir bardak suya.

27 Mayıs 2012 Pazar

O araf vaktinin..

Uyuyamadığım gecelerin sabahlarında,
Bir pişmanlık ki almış hiç bir yanımı.
Mutluluk,
Uyuyan bir dostun çapaklarında.
Baygın bir düşün hatırlanan son zerresi.
Ölsem,
Yine kimsenin haberi olmayacak.
Kalsam,
Kendime zarar.
Yani bu durum yine zifiri.
Bir uçurum görsem atlayacağım,
Bu sefer sahiden atlayacağım.
Sonra zamanı geldiğinde
O araf vaktinin,
Kıyabileceğim kim varsa ispiyonlayıp,
Atabileceğim kim varsa kıyacağım.

25 Mayıs 2012 Cuma

Öldürdüğümüz harflerin yansımasıdır boyun eğmek..

 Güzel olacağına inandığımız günlerin kayboluşunu izliyoruz..

 Karanlığın ardında saklanan siyah renkli ışıkların gölgesinde ettiğimiz duaların kabul oluşunu beklediğimiz bu günlerde, her şeyin ters gittiğini görenlerimizin canı, bi hayli fazla sıkılmıştır diye düşünüyorum. En acısı ise dostlarım; bir şey yapamamak..

 Belirsizlik rüzgarına fısıldadığımız yasaklı kelimelerimizin bulunduğu kapalı kutuyu açmanın vakti gelmiştir belki de.. Kilidi olmayan bu kutunun içinden benim de ilk çıkardığım kelime ise; "boyun eğmek" oldu.


18 Mayıs 2012 Cuma

Ubuntu Türkiye E-Dergisi SUDO

2010 yılının mayıs aylarında windowsdan sıkıldığımı ve özgür yazılım diye duyduğum işletim sistemlerini denemek istiyordum. Aklıma doğal olarak ilk pardus geldi. Ama ben araştırma yapmak istedim. benim çok vaktim yoktu ve en popüler ve kullanımı en kolay işletim sistemini deneyecekyim. Daha karar kılmadan ufak bir araştırma yapayım dedim. ve en popülerlerinin Ubuntu olduğunu öğrendim. ve yine kurmadan ubuntu-tr.org o zaman ki adresine üye olmuştum. nasıl kurulacağını öğrenmiştim. ve desktop sürümü yerine alternatif sürümü indirmişim. herşeyi bana sadece yazılı bi ekranda, görselin bulunmadığı bir ekranda bana soruyordu. tek tek cevaplarken kısmen açık kaynağın ne demek olduğunu da anladım. 


41. Sayıdan bir sayfa

16 Mayıs 2012 Çarşamba

Sokak Lambalarının Dansı

 "İntikamın kasvetinin bulaştığı bir bardak su içtim dün gece.. "

 Karanlıktı. Gözlerimizin ayrıca güç harcadığı bu ışık seviyesinde; halinden memnun görünüyordu. Bir sigara yaktı, ve izmaritini sakladı cebine. Telefonun ışığı yandı bir ara ama aldırış etmedi. Gündüzün en işlek, geceninse en sakin caddesinde yürüyordu tek başına. Az önce çalan telefonunu son 3 saattir elinde tutuyordu. Bu 17. arama olmasına rağmen yine aldırış etmedi ve adımlarını atmaya devam etti. Caddedin sol tarafındaki devasa binalar döndü bi ara. Çalıştığı binanın penceresinden kendi odasının avizesini seyretti bir süre. ve Cebinden çıkardığı sigara izmaritini seyrettiği yerin hemen yanında bulunan ve caddeyi ikiye ayıran gecenin rengini soldurduğu yeşil çimlerin kaldırımına koydu. Bir sigara yaktı; ardında bırakırken penceresini.

14 Mayıs 2012 Pazartesi

Harf İnkılabı Gerekli miydi?

İnsanoğlu geçmişte yaşanan olayları araştırmakta tembellik yapıyor. Oysa eski zamanlarda bir ulus için en önemli unsur geçmişiydi. şu an izlediğimiz tüm tarih dizilerinde, karakterler geçmişini çok iyi biliyor. Sadece bilmek yeterli mi? sorgulamak da gerekiyor mu? Yoksa herşey sorgulanamayacak kadar kutsal mı?.. En kutsalımız inançtır ve insan inancını bile sorgularken tarihte ki yapılan olayları neden sorgulamasın. Çünkü bizi bu vaziyette yaşatan milletin geçmişte yaptığı tarihsel olaylardır. Doğdukları yerleri, inançları, konuştukları dilleri, yemek kültürü, toplumsal kültürler... hepsi tarihin bize sunduğu yaşam aletleridir. En önemli olanları da yakın geçmişimizde oluşan olaylardır.


Harf inkılabının yapılışında ki hedeflenen neydi bilmiyorum ama birçok kişi batıya, teknolojiye, çağdaşlığa ayak uydurmak diyerek kılıf uydurdular bu inkılaba. İnkılap neyle yazılır “şapkalı a” ile mi? hayır hayır şapkalı harf kalkmıştı sanırım. bu sene de değişiklikler olacakmış olmuş filan diyorlar, Türk Dil Kurumu’nda. eee 600 yıl boyunca uğraşırlar artık yüzyıl öncesinde kaybettiğimiz seviyeye ulaşmak için. 


10 Mayıs 2012 Perşembe

"Bunu yapmamalıydım.." larımızı hatırlayalım bu gece..

"Bunu yapmamalıydım.." dediğimiz zamanlarımızı hatılrayalım istedim bu gece..
Pişmanlığımızın yüzümüze vurduğu kırmızı sıkıntıdan bahsedelim biraz da..


Evden bağırarak ayrılan bir genci hayal edin, kalp kırmanın rahatsızlığı var suratında ama hala kararlı isteğinde. ve biraz önce, evden hışımla çıkan oğlunun arkasından bakan annenin gözlerini hayal edin. Bir daha görememenin korkusu var ikisinde de. ve o korkunç sessizliğe karşı verdikleri mücadeleyi hayal edin..
Sinirini hala geçirememiş gencin hızlı adımlarını ve soluklarını izleyin. Sizi de biraz korkutacaktır. Caddeye indiğinde soluna ve sağına hızlıca bakıp attığı ilk adımla beraber; hızlı bir ticari aracın ona çarptığını hisseden gencin aklına ilk gelen pişmanlığıyla yalnız kalmak istiyorum bu gece..
"Bunu yapmamalıydım.."