Karanlığın ardında saklanan siyah renkli ışıkların gölgesinde ettiğimiz duaların kabul oluşunu beklediğimiz bu günlerde, her şeyin ters gittiğini görenlerimizin canı, bi hayli fazla sıkılmıştır diye düşünüyorum. En acısı ise dostlarım; bir şey yapamamak..
Belirsizlik rüzgarına fısıldadığımız yasaklı kelimelerimizin bulunduğu kapalı kutuyu açmanın vakti gelmiştir belki de.. Kilidi olmayan bu kutunun içinden benim de ilk çıkardığım kelime ise; "boyun eğmek" oldu.
Bu kelimenin üzerine düşünmek istiyorum şimdi. Boyun eğdiğimiz şeyleri düşlemek istiyorum. Sessiz kalarak öldürdüğümüz harflerin mezar taşlarını seyretmek istiyorum bu gece; bulutların arasından ay parladağı zaman. ve Şimdi; her birimizin gözlerindeki "sessiz kalmalısın!"ların parıltısının kaybolduğu yere davet ediyorum sizi. Gözlerinizin içindeki derin kuyuya düşürdüğünüz sevgilinizin hatırasını iyice sakladığınız günlerde, boğazınızın derinliklerinden gelen unutma isteğini nasıl da yok ettiğinizi anımsayın! "Hala seviyor musun?" sorusuna kendinden emin bir şekilde verdiğiniz cevabın sonrasındaki aldatılmışlığı hissedin.. Boyun eğiyoruz. Sessizce.. ve Herşeye..
Huzur içinde yaşadığımız günleri hatırladığımız şu günlerde, herşeyin eskisi gibi olmasını istediğimiz o anda; değişivericekmiş gibi olur her şey. Elimizdeki kalemi masaya bıraktığımızı farkederiz, az önce yudumladığımız çayı hala elimizde tuttuğumuzu da... Değişivericekmiş gibi olur her şey. Gözlerimiz uzaklara dalar. İşte tam da o sırada, o melun zaman diliminde farkettiğimiz bir gerçeklik vardır; elimizdeki çay fincanını yavaşça masaya bıraktıran.. Üzgün oluruz hepimiz ve boynumuz düşer o gerçeklik karşısında; "artık çok geç.."
Boyun eğiyoruz; geleceğimize... Sevdiğimizden ya da nefret ettiğimizden ya da korktuğumuzdan ya da saydığımızdan; boyun eğiyoruz geçmişimize...
Her mahallenin delikanlı bir abisi olurdu eskiden ve o delikanlı abimizin konuşmalarını işitirdik kulaklarımızda. Haklı olduğumuz bir tartışmada haksızsın dediğinde abimiz; ya sevdiğimizden ya da korktuğumuzdan boyun eğerdik. ve Lisedeyken hepimiz; kıravatımızın serbestliğiyle övündüğümüz yaz mevsiminin o sıcak tenefüs saatlerinde, karşımızda gördüğümüz müdür yardımcısı silüetine karşı boyun eğerdik. Çok beğendiğimiz ayakkabının fiyatını babamıza söylediğimizde hepimiz; "oğlum"daki fakirliğimizi farkeder ve boyun eğerdik hemen. Babamızın incinmesini istemediğimizde de boyun eğerdik, abimizden korktuğumuzda da...
Mücadeleyi sevmeyen iki karıncayı hayal ettiğinizde; aklınızda canlanan figürlerdeki uyumsuzluğu farkedeceksinizdir ki başa saran monotonluk maratonlarının yorgunluğuna karşı dahi mücadele edesiniz gelir. ve Umarım hepiniz mücadelinizin destanını anlatabilirsiniz bizlere.. Fakat; korkarım ki hiçbirimizin karınca olmadığını anladığınızda; bir devenin tembelliğine bürüneceksiniz.
İşte o zaman sevgili okuyucum; güzel olacağına inandığımız günlerin kayboluşunu izleyeceğiz...
Güzel olacağına inanılan günlerin güzel olmaması için hiçbir sebep yok. Sadece mesafeler ve yorgunluklar var, üstesinden gelinebilecek. Ve boyun eğmek sessizliği gerektirmez. Ancak illa boyun eğmek gerekiyorsa sevginin kendisine boyun eğilmeli ve teslim olunmalı ona. Öldürücü ve yıpratıcı sessizlikler aşılırsa, bir gün, gerçekten, her şey güzel olacak.
YanıtlaSil