19 Ocak 2012 Perşembe

Sergideki Bir Fotoğraf

Yaklaşık 4 aylık fotoğrafçılık geçmişimde çekmiş olduğum güzel görünen fotoğrafları okulumda sergileme fırsatını yakalamıştım. ve Felsefe öğretmenim Mehmet Rıza Alanko sayesinde uzak ve zor görünen yolun sonuna geldik. Sergimizi açtık ve canlı müziğimizi yaptık. Keyifliydi bence.

Bense sergideki bir fotoğraftan bahesedeceğim. Beni düşündüren, çektikten sonra daha farklı duyguları hissettiğim bir fotoğrafımdan. Fotoğrafın estetiğiyle pek ilgilenmiyorum şu sıralar. Beni kendine çeken şey; sanırım içindeki ruh.. Fotoğraflarken bu ruhun kadrajın içinde olduğundan haberim yoktu. Bu ruhun üzerinde çok düşündüm. ve sonunda öldürdüğüm harflerin ruhuyla yüzleştirmeye karar verdim. Bir nevi; kendimle.

Fotoğrafa baktığımda; uzakta iki insan görüyorum. Yağmurlu bir pazar günüydü. Solda bir erkek, sağda ise bir kadın.. Sanki erkeğin kadına yaklaşma arzusunu anlatıyordu adımları. Kadının ise istemeden ve gizlice kaçışını..

Sergideki bu fotoğrafta iki şemsiye açıktı. ve Kadrajda-sanırım havanın yağmurlu olmasından dolayı-şehrin en işlek meydanı olmasına rağmen; yalnızca onlar vardı. Tepelerine düşen su damlacıkları ve bir savaşçı edasıyla ağaç yaprakları...

Fotoğraf siyah beyazdı. Renkleri öldürmenin üzüntüsü vardı üzerimde. ve Onun kasvetiyle bakıyordum o iki insana. Yağmur damlalarının hırçın yere çarpışı etkiliyordu beni..

9 Ocak 2012 Pazartesi

Gözlerini Kapatmak

Konuşmaya ihtiyacım var..
Biriyle.. O birinin kim olduğu hakkında ise hiçbir fikrim yok. Daha garip olan ise, konuşasım yok.. Hem konuşasım olsa da(..) konuşacak kimsem yok..
Bense yazmaya karar verdim.
Yine susarak öldürdüğüm harfleri yazarak diriltme çabasındayım..
Sanki ben başka bir hayatın sahibiymişim gibi hissediyorum. Aslında, öleceğimiz gerçeği olmasaydı daha mutlu olabilirdim. Ölmemek için hala şansım var mıdır?..
Kırgınım biraz da.. Kimseye değil ama birine.. Sanırım konuşmak istediğim biriyle, kırgın olduğum biri aynı kişi.. Sahi kim bu biri?..

7 Ocak 2012 Cumartesi

Cirrus hangi sanatı yapıyor?

Cirrus bir müzik grubu olup vokeli ise Nawel ben kraiem'dir. Herksin bi justin kadar bilmediği harikulade bir sanatçı topluluğu... tekrar tekrar dinlemek istediğiniz şarkıları bize sunuyor. Kendi myspace sayfalarına buradan ulaşabilirsiniz...

Peki bu cirrus nasıl bir sanat yapıyor? evet kesinlikle müzik yapıyorlar ama müziklerinde iki farklı tarzı birleştiriyorlar. Birçok parçasında bunu görebilirsiniz. Sakin bir müziğinin ardından sert ve vurgulu müzik girebiliyor. Bazende Tunus asıllı solisti Nawel ben Kraiem, “Lâ ilahe illallah” diyor. Kimseye sormadan, kimseden izin istemeden, kimseyi umursamadan. Tam da olması gerektiği gibi. Şarkıcı olmayıp ressam olsalardı bence yine iki farklı şeyi aynı karede yaparlardı. Hüzün ile mutluluğu, gülümseme ile gözyaşını aynı kareye çizerlerdi... İki farklı duyguyu da derin bir şekilde yaşamamızı sağlarlardı. Şimdi sizce cirrus hangi sanatı yapıyor? Elbette bence kendi sanatlarını yapıyorlar. içlerinde ki farklı duyguları örtbas etmeden hiçbir kelimeyi içlerine gömmeden, olması gerektiği gibi sanat yapıyorlar.

Ne gerek var bu kadar ünlü olmayan ve birçok insanın bilmediği bir sanatçıyı dinlemeye... Evet sanırım insanlarımız sürü piskolojisini bırakamayacaklar. Kendilerini farklı kılmaya çalışanlar, hoşuna gitmesede rap dinliyorlar. Ya da medyada bize dayatılan müziklere kulak verenler. Bu ikisinden de olmak istemeyenlere tavsiye edebileceğim bir müzik grubu... sözü uzatmaya gerek yok




Cirrus She Kills Lyrics Sözleri


all she wants is: to live, to live, all she does is : she kills , she kills
all she wants is : to live, to live,
all she does is : she kills , she kills
it's just a gipsy , a funky death,
it's just a funky, a sexy death,
it's just a gipsy, a funky death,
it's just a gipsy, a lovely death...
(she says: "lalalalalalala)
the difference between you and i ,
is that you try you try,
the difference between you and i ,
is that you try ,when i cry
the difference between you and i,
is that you think that you have the time,
the difference between you and i,
is that you re not afraid to die,
i am leaving the reality,
leaving the reality,
leaving the reality,
leaving the reality
i am leaving the reality,
leaving the reality,
leaving the reality,
leaving the reality
i am living

6 Ocak 2012 Cuma

Harflerin peşinden koşturmak

Her düşünce farklı da olsa, hayatımızı harflerin bütünlüğü oluşturuyor. Bize yön veren, duygularımızı ortaya çıkartan, karşı tarafa bizi anlatan, kısacası hayatın bütün yüklerini çeken harflerdir. Harflerin sıralanma şeklidir. 

Yaşama renk katan bu karakterler, bazen de bizi kendilerine esir ederler. Sanırım bu kalabalık dünyada daha çok biz harflerin esiri olmuş durumdayız. Ama bundan daha acı veren durum ise daha hayat bulmamış düşüncelerimizi içimizde susturarak boğmaya çalışmaktır.. Buna etrafımızda ki çevreler neden olabilir, geçmişimiz neden olabilir ya da herhangi bir şeyden dolayı yok olmuşlardır... Öldürdüğümüz harfler, bizim gizli saklı kalan kişiliğimizin bir parçasıdır.

Bloga başlama yazısının ne kadar zor olduğunu bilirsiniz. hele hele bu blog sahibi siz değilseniz :) Kısaca bu blogun bende yansıttığını anlattım. Sanırım burada düşünce yazılarımı paylaşacağım. Belki çok farklı çok keskin düşüncelerimi görebilirsiniz (Tabi öncelikle blogumuzla tanışmanız lazım). 

Artık içimizde sessizlik hakim olmaması gerekiyor. doğru yada yanlış olan düşüncelerimizin dışarı çıkması gerektiği kanaatindeyim. Hani olur ya çocuklarınız olur siz onlardan sorumlusunuzdur. Çok zeki yada çok akıllı olmayabilir, hatta güzel de olmayabilir ama o sizin çocuğunuzdur. Evet burada paylaşacağım düşünceler doğru olmayabilir, yakışıksız kalabilir, ama o düşünceler de benden bir parça. Belki bir gün olur da o düşünceler de en stabil duruma gelirler.


Ölü Harfler..

"Siz, ölü harflerin gücünü bilmiyorsunuz.."

Ölü harfler..
Burası;
Ne zaman, nasıl ve kim tarafından öldürüldüğü bilinemeyen; bir nevi sahipsiz harfler adına açılmış bir blog sayfasıdır. Öldürülen her bir harfin canı cehennemine gitmeden önce uğrayacağı son durak burasıdır. Bir canlanma yeri, bir diriliştir..

Öldürdüğümüz harfler vardır, kabul edelim. Sonsuzluğa gömdüğüz. Acımasızca, intikam alırcasına, nefretimizi besleyen bıçak yaralarıyla öldürdüğümüz harfler... Tam söylemek üzereyken öldürdüğümüz harfler...
Sebebsizce öldürdüğümüz, susturduğumuz harflerin vicdan azabıyla acı çekiyorum. Katil olmak; hiç bu kadar suçlu hissettirmemişti doğrusu..

Şimdi ise ölen harflere ruh verme amacındayım. Onları yeniden diriltme arzusundayım. Bu sefer beraber öldürmek için, onların yanındayım. Ve Harflerim beni affettiklerinde; öldürmeye daha yeni başlayacaktım...

Herbiriniz, birbirinizin süslü ve alımlı harflerine aldanmış durumdasınız.
Bu; harflerimle, harflerinizin savaşıdır.
Ölü harflerim ölümün derinliklerinden getirdiği karanlıkla üzerinize geldiğinde, korkaklığınızın süslediği harflerinizin yenildiğini göreceksiniz. Çünkü ölüm; sadece korkaklığı öldürür. Çünkü ölüm; sadece korkakları öldürür.

Blog sayfamı açmamdaki en büyük sebeb; söylemekten çekindiğim için kendimi susturduğum durumların ortadan kalkması isteğidir. Düşüncelerimin ruh verdiği harfleri doğmadan öldürmek öylesine acı bir şey ki..

Ve Ölüm onlara şöyle seslendi:
"Ölümün sırrını mı istiyorsunuz? O halde gelin..."

Harflerimizin ölümünü hissetmişizdir hepimiz. Ve haykırışlarını. Ölümün, harflerimizden başlayacağını tahmin etmişizdir. Ölümün ayak seslerini işitmişizdir. Ve ölümü istemişizdir hepimiz...

Ölümün götürdüğü yolun sonuna gelen harfler, ince, cırtlak ve biraz çatallı bir ses işittiler:
"Ölüler diyarına hoşgeldiniz.."

Doğmamış ölü harflerin anısına..