17 Mart 2012 Cumartesi

5 6 8 11 2 15

Bugün olanları düşünürken merdivenlerden yukarıya doğru çıkıyordum. Asansörü kullanabilirdim ama es geçtim. Adımlarımı yavaşlatıyordum. Kulaklığımı taktım ve sesi sadece benim duyabileceğim derecede açtım. 5. kata geldiğimde çıkmam gereken 6 kat daha olduğunu anladım. 8. kata geldiğimde ise hala Mozart'tan "Requiem" çalıyordu. Hazırdım. Hazırlanmıştım.. Müzik değiştiğinde şarkının Sting'ten "Shape of my heart" olduğunu anladım. Gözlerimi kapattım. Biraz olsun dinlendikten sonra 11. kat kapısından içeri girdim. Işıkları yaktım. Aylin kanepede uyuya kalmıştı. Mutfağa gittim, ellerimdeki kanı temizledim. ve bir şeyler atıştırdım. Müziği kapattım ve içecek birşeyler aldım dolaptan. İçtiğim şeyin vişne suyu olduğunu anladığımda püskürtmemek için ayrıca çaba harcadım. Lanet olsun ! çok stresliydim.


Silahımı gizlice çıkardım. Kontrol ettim ve temizledim. Deri ceketimi henüz çıkarmadığımı farkettim ve salona doğru gittim. Silahım elimdeydi. Oturdum. Aylin uyanırsa diye kanepenin üzerine koyduğum silahımı ceketimle sakladım. Bekledim. Saat 2'ydi. Televizyonun kısık sesinde, Okan'ın programlarından biri vardı. Pencere açık kalmıştı. Sonbahar'ın ilk rüzgarı içeriye giriyordu.  Bekledim. Masada dikkatimi çeken bir şey yoktu, yine aynı tabak ve yine aynı kalıntılar. kanepede duran battaniyeyi aldım ve Aylin'in üstünü örttüm. Bekledim. Sol tarafta, duvarda asılı duran ilk ve tek ve 15 yıllık tablomu gördüm. O fotoğrafta yağmurda yürüyen şemsiyeli iki yabancı vardı. Hatırlarımı anımsadım ve bekledim...


Aylin yavaşça gözlerini açtı. ve Benim geldiğimi görünce gülümsedi.
"Hoşgeldin canım" dedi. Lanet olsun! stresliydim..
"Hoşbuldum.." dedim.. Hoşbuldum ne Lan?!
Hafifçe kalktı, ayaklarını uzatıyordu ama yatmıyordu.
"Nasıl geçti günün bakalım?" dedi gülümseyerek.
"Yorucuydu işte.." dedim. Üzüldü biraz ama hemen toparlayarak;
"Olsun, bugün güzelce dinleniriz ve yarın harika bir kahvaltı yaparız" dedi. Bekledim.
"Yapmaz mıyız?" dedi. Gülümsemesini tüm gücüyle korumaya çalışıyordu ama başaramadı. Lanet olsun! Neden bu da diğer bütün işler kadar kolay değildi ki? Nasıl yapacaktım?!
Bekledi.
Bekledim.
ve En sonunda ceketime doğru uzandım. Aylin ne yaptığımı merak ediyordu. Biraz korktuğunu anlamıştım, ama o anlatmamıştı. Elimdekini görmeye çalışacağından emindim. Silahım görünmesin diye ceketimi çektim kendime doğru. Bekledim.
"Ne yapıyorsun" dedi tatlı bir ifadeyle çekinerek. Lanet olsun, neden filmlerde bu anlar o kadar kolaydıki.
"Seni seviyorum" dedim sessizce. ve Elimi ceketimin cebine uzattım. Bekledim. Bu kadar zor olmamalıydı. "Hadi ama sen nasıl bir erkeksin lan!" dedim kendi kendime. Elimi ceketimin cebinden çıkardığımda yapmaya kararlıydım ve yapmadan önceki son cümlelerimi düşünürken "Evet" dedi gülümseyerek. "Ne?" dedim anlamaya çalışarak. "Evet, seni şapşal" dedi gülümsemesini artırarak. Duraksadım. Ne olduğunu anlamaya çalışırken Lanet olsun! yapamamıştım. Olmamıştı. "Of ya" dedim ümitsizce.. ve artık bir esprisi olmayan kutuyu ceketimin cebinden çıkardım. Gülümsemiştim. Beklediğim gibi olmamıştı belki de ama rahatlamıştım. İzlediğimiz filmlerdeki gibi olmasını istemiştim hep ama lanet olası becereksizliğim peşimdeydi yine..

"Seni seviyorum" dedi. "Seni seviyorum" dedim.
Bekledik...

2 yorum:

  1. Yüreğine sağlık hocam.. Benim blogada beklerim :)

    YanıtlaSil
  2. kalıyordu uzaklarda yakılanların sesi.
    biten sadece onlar değildi.
    kolay ya da zor değildi,
    öyle bir şeydi sade.
    sevmekle ölmek arasında bir yerdi.
    ne onu becerebildim ben,
    ne digerini...

    YanıtlaSil