20 Temmuz 2012 Cuma

benki başarısız bir devrim girişiminin ayakta kalan son kalesi (yeni yıkık bir köyde)

   Sizinle şiiri paylaşmadan önce paylaşmak istediğim başka şeyler de var. Çünkü bunu o neyden yapıldığını bilmediğim yola borçluyum.Kısa bir zaman önce hayatımda orda olmaktan mutlu olduğum yerlerden birindeydim: Bademler Köyü... köyün özelliklerini anlatmak istiyorum. Işte ne bileyim nüfus, yer şekilleri, iklim, yüz ölçümü falan. Tamam sadece kötü bi şakadan başkası değildi.Ama yine de köyün birkaç özelliğinden bahsetmek ZORUNDAYIM. Türkiye'nin tiyatrosu olan ilk köyü, en temiz köyü olduğundan ve aynı zamanda en gelişmişi kabul edilen köyü. Zorunluluğumu yerine getirdiğimi düşundüğüm için hemen asıl konuya dönüyorum. YOL... Bahsettiğim şey Yılmaz Güney'in Yol filmenden çok farklı bi yol.Hayatta bazı şeyler vardır öyle basit görünürki umursamazsınız bile. Ve eğer o basit şeylere biraz dikkatli bakarsanız görürsünüz sözcüklerin ve nasnelerin anlamını.
   Hadi hayal edin şimdi. Bir yolun üstündesiniz. Asfalt gibi ama içi çakıl taşları dolu. Bu da yetmezmiş gibibir araba geçtiğinde iyi miktarda kum ve toz kaldırabilir. Sahi neyden yapılmış ki bu yol? Evet ne diyorduk yolun üstündesiniz. Arkanızda bir otoyol ayaklarınızın altında. Yani şarkıda dediği gibi yollara çıkmak yolculuklara bakmak için uygun bir vaziyet hatta aşırı uygun. Ve yolculuk izlemek insanları ve binlerce hayatı izlemek demektir. Her türlü duyguyu asfaltta hissetmek. Önünüzde yol devam ediyor ama tek bir farkla; yol ilerledikçe evler yoğunlaşıyor. Müthiş bir poz çıkıyor aslında önünüze. Önce seyrek sonra sıklaşan evler. Ev demişken sağ tarafınızda havuzlu villalar var. Evet aynen köyde havuzlu lüxs villalar. Eh işte boşuna mı anlattım en temiz en gelişmiş köy diye. Tabiki burjuvazi her güzelliği sömordüğü gibi Bademlere de dadanmış durumda. Yolun sol tarafı ise bildiğimiz köy. Köy evleri ve arkalarında uzanan tepecikler, ovalar, ağaçlar, börtü böcek... yani doğa. En güzeli de şu ki üstünüzde yıldızlardan örülmüş koca bir örgü. Pırıl pırıl gökyüzü. 

   Bizim ev yolun altında kalıyor. Meydana çıkılacağı zaman herkes arabayla giderken ben o yolla çıkıyorum. Çünkü ne hikmettir bilmem ne zaman o yola çıksam yukarda anlattığım karmaşayı müthiş bir duygusal yoğunlukla hissediyorum. İşte bu şiir o yolda mest olmuş yürürken hayatımın en iyi doğaçlamasını çıkardıktan sonra aklımda kalanlardan oluşuyor. Ben Bademler'den bir kere daha ayrıldım aa dostlar, kalanlara selam olsun...

   BENKI BAŞARISIZ BİR DEVRIM GİRİŞİMİNİN HAYATTA KALAN SON KALESİ (YENİ YIKIK BİR KÖYDE)

Benki kurtulamadım uzak yolların yansısından her türlü.
Benki hep takıldı gözüm ilerleyen gerileyen ne varsa.
Bir hareket halini aladursun karacasular,
Fıratlar belki belki dicleler.
Belki bir baraj kurulsun şöyle sel altı bütün hayaller.

Benki her yolculuktan bana kalan tek şeydim.
Belki koca bir elektrik direğinin telleriydim.
Düşmüştüm belki yol kenarı viran.
Belli ki o kenarda açan gül değil
Bir bölük pörçük deve dikeniydim.

Benki hiç gözüm ayırmadım o dağların yansısından.
Benki gece gündüz bilmedim hiç bir şiirde.
Belki yine ağlamak düşecek yine her şehirde.
Ki belki gülerim de belli olmaz ya gıcırdayan bir kapının
Tel örgülü seslerinde.

Benki bir o yolda gelir aklım başıma,
Benki beni bir o yolda severim.
Umursamaz bir düştüm belki
Belki kaydım da düştüm.
İtildim belki
Belki kakıldım.
Ben kere ben ben etmedim bir.

Benki seni özledim.
Sanki seni bekledim.
Upuzun oldum ve bittim en güzel yerimde.
Belki bulduğum hep aynı uygunsuz andı.
Belki açtığım hep aynı uygunsuz kapı.
Biz bi kilidi nerden vursak boş ya.
Benki sakatlanmış koşamayan
Ve bir halta yaramaz
Ve etmez beş kuruş
Ve bir leşden hallice
Ve yalnız en fenası
Ve hırsızdan bile korkan
Ve kendini yalamaktan aciz
Ve öyle
Ve öyle aptal işte
Öylece kalakalmış bir bekçinin yinede fedakar köpeği.

Benki yine o yola düşmüş gölgem,
Belki sen,belki ben,belki biz.
Belki bir gül gibi yol kenarlarında açar,
Belliki biz ancak gümbür gümbür devrilirken elektrik direkleri,
Bir devedikeninin yanında ezilir gideriz...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder