12 Haziran 2012 Salı

Ah, o felaket, o talihsiz, o melun gün...

O melun, o talihsiz ve o felaket günü geldi, çattı. Gördünüz mü; kara yılanlar dolaşıyor gökyüzünde, şimşekler kılığında. ve Bir aslan kükremesi kadar ürkütücü gök gürültüleri. Dağların etekleri çürüyor hızla. Hayat hala devam ediyor, hayat bitmek için devam ediyor. Siyah ve parlak böcekler yeşil ağaç yapraklarında bekliyor kıyameti. ve Maymunların cıyaklamasıyla yankılanıyor ormanlar. Karıncalarla arıların savaşı başlıyor, karıncalar biraz daha güçlü sanki. ve Baykuşlar, güneşin kızıl ışıklarıyla ilk defa karşılaştıklarından olsa gerek, büyüsüne kapılıyorlar kıyametin. Gökyüzünde kara bulutlar şeklinde dolaşan, ürkütücü ve emrin yerine getirildiğinin göstergesi olan ebabil kuşları... Ah, o felaket, o talihsiz, o melun gün... Ah, o muciznevi, o gaddar, o müdhiş vaad...

Bir vaveyla kopuyor göklerden ve bir vaveyla kopuyor arzın en derin yerinden. Denizler kaynıyor, toprak yağıyor yeryüzünden gökyüzüne. ve Kıyamet, hiç olmadığı kadar çetin gerçekleşiyor. ve Pişmanlıklarımız çarpıyor yüzümüze, geri dönülmez, elim pişmanlıklarımız. Kıyamet gününün bir diğer habercisi, üflenen sur, çekilen beyaz bayrak...


ve Bitişlerimiz... Bitişilerimiz içindi aslında her şey. Bitirdiğimiz her şeyin altında yatıyordu bitirme sebebimiz. ve Kıyamet için yüz yıllardır hazırlandığımız, o büyük şöleni izleme vaktidir şimdi. Rüyalarımızı süsleyen azap gününe geldiğimizi yaşlı gözlerle anlatırız, korkuyla sarılan çocuklarımıza. ve Her birimizden akan göz yaşı Nuh Tufanını yeniden sahnelediğinde; bindiğimiz geminin batışını düşleriz, tıpkı güneşin batışında olduğu gibi huzurla. Son bulan savaşların sonrasındaki çığlık ve naraları işittiğimizde kulaklarımızda; başlangıcı hatırlarız hepimiz, yorgun bir şekilde. ve Bitirdiğimiz hayatlarımızın hikayesini yazarız, en sevdiğimiz defterimize.

Yıldızların sönüşünü izliyorum, Ay'ın hızla kararan üzgün yüzünü ve Asrın çöküşünü... Dağların yıkılışını dinliyorum, gök gürültüsünün şa'şa'sını, şarkıların sessizliğini... Kavurucu sıcağı; kavrulan tenimde hissediyorum, rüzgarın öfekesini, yalnızlığın elini...

Kıyamet günü geldi anneciğim. Hep söylediğin gibi; yalnızlık doluydu, korkutucuydu. Karanlıkların ortasındayım, kıyametlerin ortasında...

"O zaman, kibritimi bir daha yakmadan gerisin geriye şehrin ışıklarına dönerken, felâket anlarında ölümü karşılamanın en mutlu yolunun bu olduğunu düşünerek uzak bir sevgiliye acıyla sesleneceğim: Canım, güzelim, kederlim, felâketler zamanı gelip çattı, gel bana, nerede olursan ol, ister sigara dumanıyla dolu bir yazıhanede, ister çamaşır kokan bir evin soğanlı mutfağında, ister dağınık mavi bir yatak odasında, nerede olursan ol, vakit tamam, gel bana; yaklaşan korkunç felâketi unutmak için perdeleri çekili yarı karanlık bir odanın sessizliğinde bütün gücümüzle birbirimize sarılarak ölümü beklemenin zamanı geldi artık."(Orhan Pamuk, Kara Kitap, Boğazın Suları Çekildiği Zaman)

2 yorum:

  1. Yazılarına bir renk vermem gerekirse koyu siyah; yazılarına bir duygu arasaydım koyu siyah... Yazmaya devam et..

    YanıtlaSil
  2. ve Bitirdiğimiz hayatlarımızın hikayesini yazarız, en sevdiğimiz defterimize.

    YanıtlaSil